Küçük kız yatağına uzandı ve yıldız dolu gökyüzüne baktı. O koca gökyüzünde kendini küçücük bir nokta olarak düşündü. Aklında o kadar çok soru vardı ki… Yanıtlamaya hangi birinden başlayacaktı?
“Kimdi ?”, “ Nasıl var olmuştu ?” , “Bu dünya nasıl oluyordu da var oluyordu?” “ Şu gökyüzündeki parlak yıldızları kim koymuştu oraya ?”, “Bahçede sürekli ötüp duran şu cırcır böceği nasıl var olmuştu ?” Aslında soruları bunlarla da sınırlı değildi ki; mesela “Neden herkesi sevemiyordu? Bazı insanlar kendisini rahatsız hissetmesine sebep oluyordu ama bazıları da vardı ki onların yanındayken sanki zaman su gibi akıp geçiyordu ” Bu soru aklına yeni bir soru getirmişti: “ Zaman kavramı nasıl oluşmuştu?”, “Acaba oralarda bir yerde kendisi gibi sorular soran küçük bir kız daha var mıydı?” “Neden birileri gelip kendisi için bu soruları yanıtlamıyordu ki? Oysa ne de güzel olurdu sorularına yanıt verseler”
İşte size felsefe denizinin içinde yüzmeye çalışan küçük bir kız! Felsefe merak etmektir ve küçük çocuklar doğal olarak çok meraklıdırlar, felsefe ile uğraşanlar da öyle. Kimselerin aklına gelmeyen soruları küçük çocuklar bir çırpıda sıralarlar, felsefeyle uğraşanlar da… Üstelik bu sorular oldukça sıra dışıdırlar. Çocukları gözlemlediyseniz bilirsiniz, çocuklar hiç durmaksızın soru sorarlar ve sordukları sorular da bizim yanıtlamakta güçlük çekeceğimiz ya da yanıtlayamayacağımız sorulardır. Evet, o kadar zor sorulardır! Felsefe işte bu zor soruları sorma ve onlara yanıt arama çabasıdır. Çabasıdır diyorum çünkü bu sorulara verilebilecek yanıtlar sürekli yeni soruların doğmasına neden olurlar. Felsefe sürekli arayış içindedir, erdemli yaşamın, mutluluğun, hakikatin arayışıdır bu arayış. Felsefe, inandıklarımıza neden inandığımızı anlama çabasıdır. Çocuklarda da öyle değil midir? Sürekli “ Neden?” , “ Niçin ama ?” diye sormaz mı çocuklarımız? Felsefe eleştiridir, inandıklarımızın eleştirisidir.
İnsan doğal olarak meraklı bir canlıdır. Küçük çocuklar bunun bir kanıtıdır. İnsan için merak konusu olan o kadar çok şey vardır ki! Platon’un dediği gibi, felsefenin kaynağı hayrettir. Aristoteles de hocası Platon gibi düşünür: “Varlık karşısında şaşıp kalma insanı felsefeye yöneltmiştir” der. Gerçekten varlığın ve yaşamın görkemi ve gizemi karşısında düşünen insanın kendisinden geçmemesi mümkün değildir. Epiktetos’un deyişiyle:“ Felsefenin kaynağı, insanın kendi yetersizliğinin ve acizliğinin farkında olmasıdır.”
İnsan hem yeryüzündekileri hem de gökyüzündekileri merak eder. Ama insanın en büyük merak konusu yine kendisidir. Bilinen dünyanın en gizemli, en karmaşık varlığıdır insan. Bundan dolayı insan için en zor soru da “ kendini bilmektir”. O halde felsefe insanın kendini bilme çabasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder