ATİYE KONSERİMİZ
30 Mayıs Cumartesi günü Atiye ve muhteşem grubu bizlerle birlikteydi. Keyifli bir konserin ardından öğrencilerle fotoğraf çektirip sohbet eden ATİYE, Okulumuzu çok beğendiğini paylaştı. Öğrenci Meclisimizin hazırladığı bu konserden kareler...
31 Mayıs 2015 Pazar
27 Mayıs 2015 Çarşamba
MUHTEŞEM SANAT FESTİVALİ - 26-27-28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen ve büyük beğeni toplayan festivalimizde yer alan tüm müzik gruplarını, bireysel piyano konçertolarını, dans ekiplerini, çocuk koromuzu, emeği geçen tüm öğrenci-öğretmenlerimizi emeklerinden dolayı, Blog ekibi olarak, kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz...
26-27-28 MAYIS SANAT KARNAVALIMIZ
Okulumuzun Çukurova Belediyesi'nde gerçekleşen, bu yıl ilki düzenlenen Sanat Festivalimizde müzik,dans etkinliklerimiz muhteşem bir şölen ile devam ediyor. 26-27-28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen ve büyük beğeni toplayan festivalimizde yer alan tüm müzik gruplarını, bireysel piyano konçertolarını, dans ekiplerini, çocuk koromuzu, emeği geçen tüm öğrenci-öğretmenlerimizi emeklerinden dolayı, Blog ekibi olarak, kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz... FESTİVALDEN RENKLİ KARELER...
Okulumuzun Çukurova Belediyesi'nde gerçekleşen, bu yıl ilki düzenlenen Sanat Festivalimizde müzik,dans etkinliklerimiz muhteşem bir şölen ile devam ediyor. 26-27-28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen ve büyük beğeni toplayan festivalimizde yer alan tüm müzik gruplarını, bireysel piyano konçertolarını, dans ekiplerini, çocuk koromuzu, emeği geçen tüm öğrenci-öğretmenlerimizi emeklerinden dolayı, Blog ekibi olarak, kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz... FESTİVALDEN RENKLİ KARELER...
24 Mayıs 2015 Pazar
19 Mayıs Paneli
Konu:
Özgürlük ve gençlik kavramları
Hazırlayan:
Elif Gündoğan
İnsanlık
kadar eski bir kavram olan özgürlüğü tanımlamak pek kolay değildir. Her dönemin
filozofları, siyasetçileri, milletleri özgürlüğe farklı anlamlar
yüklemiştir.
Genel
olarak özgürlük, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan
istediğini seçebilmesi ve yapabilmesi durumudur. Ancak bu tanım pek de gerçeği
yansıtmaz. Çünkü herkesin aynı anda sınırsız bir şekilde serbest olması mümkün
değildir. Bu yüzden günümüzde daha çok kabul edilen ve yasalarla güvence altına
alınan özgürlük bu kadar kapsamlı değildir. Bir insanın özgürlüğü, başka bir
insanın özgürlüğünün başladığı yerde biter. Yani insan istediğini yapabilir,
ancak başkalarının da hakları olduğunu unutmamalıdır.
Sonuçta
özgürlük, irade ve seçim kavramlarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu yüzden de
gençler için oldukça önemlidir. Çünkü gençlik; kişinin kendini tanıdığı,
önemli seçimler yapmaya başladığı, yavaş yavaş ailesinden ve toplumdan
ayrışarak birey olduğunu kavradığı dönemdir.
Gençlerin ifade özgürlüğü konusunda
yetişkinlerden daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar gençlerin
söylediklerine biraz daha hoşgörüyle yaklaşır. Sonuçta yeniyetmeyiz,
heyecanlıyız, kanımız deli. Aykırı şeyler düşünmemiz şaşırtmaz insanları, hatta
normal kabul edilir. Yetişkinler kadar dikkate alınmayız ama onlardan daha çok
şey söyleyebiliriz. Bir de sosyal medya var tabi. Teknolojiyle olan sıkı
bağımız sayesinde düşüncelerimizi gerçek dünya dışında sanal dünyada da ifade
edebiliyoruz. Üstelik sadece çevremizdeki insanlara değil, bütün dünyaya. Bu
yüzden de bu hakkın sebepsiz yere elden alınması, sansür ve yasaklar biz gençleri
kızdırıyor.
Ülkemizde
yasalar birçok özgürlüğü güvence altına alıyor. Ancak ne yazık ki bu
özgürlüklerin çoğu günlük hayata yansımıyor. Çünkü gençlerin özgürlüğünü
kısıtlayan en önemli şeylerden biri toplumun ta kendisi. Birçok gencin hangi
mesleği seçeceğine, nasıl davranacağına hatta ne giyeceğine toplumun yazılı
olmayan kuralları karar veriyor. Üstelik özgürlüklerin sınırı cinsiyete göre
çiziliyor. Genellikle kızların aleyhine olan bu düzen o kadar yerleşmiş ki
garipsenmiyor bile. İki cinsiyete yakıştırılan bazı özellikler var ve bunun
dışına çıkmak pek tasvip edilmiyor. Örneğin bir kız futbol oynamak isteyince anormal
karşılanıyor. Çünkü futbol oynamak erkeklere mal olmuş bir kere. Ya da bir
erkek bale yapmak istese hemen kaşlar çatılıyor. Çünkü bale yapmak feminen
görülen bir sanat dalı.
Toplum
gençler üzerinde baskı oluşturuyor. Ama bence özgürlüğün toplumdan daha büyük
bir düşmanı var: Öğrenciyi kölesi haline getirmeye çalışan eğitim sistemi. Tüm
öğretim hayatımız boyunca bir sınavdan ötekine koşuyoruz. Okuldan arta kalan
her dakikamız dershaneler, özel dersler, etütlerle dolduruluyor. Ailemiz ve
öğretmenlerimiz tarafından sürekli ders çalışmaya teşvik ediliyoruz. Peki,
bütün bunların amacı ne? Okulunda başarılı olmak, üniversite sınavından iyi bir
not almak ve mümkünse iş garantisi olan bir meslek sahibi olmak. Oysa her genç
bu standardı tutturabilse milyonlarca işsiz doktorumuz olurdu ve aç kalırdık.
Çünkü bu ülkenin çiftçilere de ihtiyacı var. Sanatçılara, mühendislere, bilim
adamlarına, sporculara da. Neden herkes aynı kalıba sokulmaya çalışılıyor? Oysa
herkesin farklı yetenekleri, farklı ilgi alanları var. Gençlere bu yetenekleri
keşfetmek ve geliştirmek için şans tanınırsa bundan hem gençler, hem devlet
kazançlı çıkacaktır.
Gençler
olarak özgürlükle yeni tanışıyoruz. Özgürlüğümüzün niteliklerini ve sınırlarını
ancak deneyerek, yaşayarak öğrenebiliriz. Bu da siyasal, sosyal, düşünsel
anlamda özgür bir toplumda mümkündür. Bu sayede ayakları yere basan, ne
istediğini bilen, sağlam karakterli bireyler olarak yetişebiliriz.
19 Mayıs Paneli
PANEL
Gençlik her
zaman önem gerektiren bir kavramdır. Öyle ki yarının büyükleri bu günden
üzerine titrenmeli ve gençlik özenle yetiştirilmelidir. Çünkü gençlik bir
ağacın yeni filizlenen yaprakları gibi bir milletin geleceği ve güvencesidir.
İşte 19 Mayıs gibi gençliğe atfedilen bir
günde, bu kutlu günü bizlere armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe
bakışını anlatmaya çalışacağım.
Şüphesiz ki Atatürk ileri görüşlü
oluşuyla ve idealist dünya görüşüyle ‘’ gençliğin’’ ‘’ gelecek ‘’ demek olduğunu kavramış bir
liderdi ama onun gençliğe verdiği değer bununla bitmiyordu. Cumhuriyetin yeni
ilan edilmiş olması ,halkın milli duygularının ve görüşlerinin parlak bir
gelecek vaat etmemesi ve ekonomik, sosyal , siyasi kulvarlarda geri kalınmış
olunması da Atatürk’ün gençliğe değer vermesinin diğer nedenleridir. Çünkü
Atatürk aklında çağdaş , medeni , kalkınmış, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye ideali çizmiştir. Bu ideali
içinde en çok gençliğe güvenmiştir. Yapılan yenilikleri ve cumhuriyeti anlama ,
yaşatma ve yükseltme görevini gençliğe bırakmıştır ve bunu şu şekilde ifade
etmiştir. ‘’Ey yükselen yeni nesil ,
cumhuriyeti biz kurduk ; onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz’’ aynı
durumu Gençliğe Hitabe’nin ilk cümlelerinde
‘’ Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen Türk istiklalini , Türk
cumhuriyetini , ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir ‘’. Şeklinde ifade
etmiştir. Peki Atatürk ‘’yenilikleri ve cumhuriyeti ‘’ toplumun tüm kesimlerinden ayrı ve özel
olarak neden gençliğe emanet etmiştir ? Çünkü Atatürk’e göre ; asırlık
alışkanlıkların ve çeşitli hataların düzeltilmesi için atılan adımlar , yapılan yenilikler , yine bu hareketler gibi
yeni olan gençlik tarafından daha iyi kavranabilinirdi. Bununla birlikte ülkeyi
ileri taşıyacak güç ve dinamizmde gençlikte mevcuttu. Atatürk bu konuyu şöyle
açıklamaktadır. ‘’ Bende bu inancı yaşatan kuvvet sadece azim ve
memlekete duyduğum sevgi değildir , bugünün karanlıkları , ahlaksızlıkları ,
şarlatanları içinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya
çalışan bir gençlik gördüğümdür. İşte Atatürk gördüğü bu ışığın değerini bilmiş
ve gençliğin üzerine titremiştir. Bizzat kendi gençlikle iç içe olmuştur. Yurt
genelindeki gezilerinde sık sık liseleri ziyaret etmiş ve gençlerle diyalog
halinde olmuştur. Ağacın yaşken eğilmesi gerektiğini bildiğinden , topluma ,
vatansever , milliyetçi , özünü bilen , değerlerini ve kültürünü muhafaza eden
, tarihiyle daima gurur duyan , ülkesi için çalışmayı görev bilen , bireyler
kazandırmak için gençlerin üzerine titremiştir. Gençliği bu günün teminatı
yarının garantisi olarak görmüştür. Cumhuriyetimizi koruma , kalkındırma ve
yükseltme görevini verdiği gençliğe sarsılmaz bir güven duymuştur ve bunu şu
şekilde ifade etmiştir. ‘’ Milletin bağrında temiz bir kuşak yetişiyor. Bu
eseri onlara bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak . Gençlikle iftihar
ediyorum ve gençliğe güveniyorum .‘’
İşte Atatürk’ün gençliğe bakışı buydu. O
bütün ömrünü devletine , vatanına ,
milletine , cumhuriyete adamıştı. Çok zorluklar aşmış , çok fedakarlık
yapmıştır. Her zaman milleti için cesurca mücadele vermiştir. Bu mücadelesinde
hep Türk gençliğinden güç almıştır. Bunu
‘’ Gençler cesaretimizi pekiştiren ve devam ettiren sizsiniz ‘’ diyerek
ifade etmiştir. Gençlikte gördüğü vatan – millet sevdasına güvenmiş ve
gelecekte de onların mücadeleye devam etmesini istemiştir.
Özetle Atatürk için gençlik bitmez , sonu gelmez bir yol olan ,
çağdaşlaşma , yükselme , kalkınma , bağımsızlık , vatanseverlik , ve
milliyetçilik mücadelesinin , ömrüne
sığdırabildiği döneminde dayanağı ve destekçisi , kendisinden sonrası içinse
emanetçisidir
Gökhan Durukan 17 11/A
19 Mayıs Paneli
Ben Başak Andırın, gençliğin ekonomik, sosyal ve
kültürel sorunlarını anlatacağım.
Gençliğin sorunlarını anlatmak istiyorsak buna çocukluktan gençliğe yeni
geçen ortaokul ve lise öğrencilerinden başlamalıyız.
Ortaokul-lise çağındaki bir gencin sorunları henüz özellikle ailesi
ve yakın çevresiyle ilgilidir. Ailesinin ekonomik ve sosyokültürel durumu bu
gencin okulunu, çevresini, belki benliğini belirleyecektir. Örneğin kasabaya
uzak bir köyde yaşayan gençle, şehirde kalabalık bir okula giden öğrencinin sorunları
aynı değildir.
Birçok köyde okul yok. Öyle ki devlet bazı köylere kışın doktor bile
gönderemiyor. İki ay dışarıyla ilişki kesiliyor. Öğrenciler en yakın kasabaya
bazen iki saat uzaklıktaki köyden geliyor. Devletin servisiyle ya da kendi
imkanlarıyla. Eğitim iki ay aksıyor. Ortaokula başlama yaşı 12. Kasabalarda
yatılı kalmak zorunluluk oluyor.
Şehirdeki gencin sorunlarıysa çok farklı. Özellikle özel okuldan
bahsedecek olursak ortaokul, filmlerin lise için söylediği popülerliğin ve
kendini başkalarına kanıtlamanın öğrenciye en önemli geldiği zamanlar. Lisede
öğrencinin sorunları öncelikli olarak üniversite sınavı olmak üzere kimlik
arayışı ve iyice fokurdamaya başlayan hormonları kontrol etmeye çalışmakken
ortaokulda daha sonra ve hatta o zaman da sığ gelecek problemlerle uğraşılır.
Ergenlik çocukları biraz hazırlıksız yakalar. Ama o zaman bile öğrencinin
başında yine SBS,yine TEOG vardır.
Lisede önemli görünen bir sürü ortak sorun oluşur. Çocukluktan gençliğe
iyice geçiliyordur artık. "Ben kimim?" düşüncesi öğrencinin aklını
yorarken; önüne "Hayır, bunu düşün." denilerek üniversite sınavı
konulmuştur. Genç, gelecekteki ekonomik durumunu düşünerek en azından bir yıl
boyunca genç olmayı bırakır, yalnızca bir öğrenci haline gelir. Sosyal her
türlü aktivite bırakılır, hayatı sorgulama, kendini geliştirme bir kenara
bırakılır ve stresle birlikte sınav, öğrencinin hayatı haline gelir.
Ya da yine aileye bağlı olarak ekonomik durum kötüdür. 15 yaşındaki
gencimizin çok sayıda kardeşi vardır. Zorunlu eğitim olsa da kimliği olmayan,
tarlada ailesine yardım eden çok sayıda genç var. Okumak hayatlarının bir
parçası değil. Farklı sorumluluk, farklı sorunlar.
Üniversite sınavına dersanesiz, tek aşına çalışıp, tek başına kazanan çok
az öğrenci var. Bunlar da yeterince büyük olay olarak kabul edilip 2008 ÖSS
birincisi Hakkarili çoban gibi anlatılmaya devam edilir. Özellikle şehirdeki
neredeyse her öğrencinin dersane, özel ders arasında mekik dokuduğu
düşünülürse fazlasıyla büyük bir başarı ama Hakkari'de 50 çoban varsa, bunların
10 tanesi onun kadar azmetmişse bile aynı dereceyi yapması çok zordur. Çalışan
başarır hikayeleri ne kadar hoşumuza gitse de başaramayanların tek suçu
çalışmamaları, azmetmemeleri diye gösterilmemeli.
Şimdi dersanelerin kapatılmasıyla aileler arasındaki ekonomik far
öğrencinin yarışına iyice yansıyacaktır. Özel derse yönelen öğrenci çok daha
kolay şekilde ve dayanabileceği bir şey olmasının verdiği rahatlıkla
çalışacaktır. Özel ders alamayan öğrenci ise mecbur çok çalışacaktır. Her okul
da dersanenin açığını aynı şekilde kapatamayacAğından yine özel okullar
arasında bu da bir yarış haline gelecektir. Özel okula gitmek yine bir
ayrıcalık olacaktır. Sadece çalışmayla kazanılan bir sınava girmiyor yani
öğrenciler. Haksızlık olan sadece ailenin ekonomik durumu bile değil. Herkes
aynı miktarda, aynı şekilde çalışsa da bu sefer zeka faktörü öne çıkar.
Öğrencileri bir şekilde eleyeceksek "zeki, çalışkan ve zengin"
olmalarını isteriz.
Bunun dışında zararlı alışkanlıklara genelde gençken başlanıyor. Ailevi
sorunlar ve özellikle arkadaş çevresi en büyük sebepler arasında.
Töre cinayetleri daha çok kadınların karşı karşıya kaldığı bir sorun olarak
gündemde olsa da olayın kahramanları bakımından bir gençlik sorunudur.
Yanlış gelenekler ve yanlış dini algılamalar ülkede hala büyük bir sorun.
Yapılan araştırmalara göre; töre cinayetine kurban gidenler 12-20 yaş arasında,
ailenin karşı çıktığı biriyle ilişkiye giren genç kızlar ile aile zoruyla veya
akrabalarla imam nikahıyla evlendirilmiş kadınlardan; "ölüm
kararını" yerine getirenler ise 18 veya 15 yaşın altındaki erkek
çocuklardan oluşmaktadır. Yani genç kızlar töre cinayetine maruz kalarak
yaşamlarını yitiriyor; genç erkekler ise töre cinayeti işleyerek katil
oluyorlar.
Bir başka konu ise engelli gençlik.Doğum, kazalar ve hastalıklardan
kaynaklanan beden, ruh ve zihinle ilgili problemlere yeterince önem verilmiyor.
Gençlerin %8'inin bir engelle yaşadığı kabul ediliyor. 12-14 yaş arasının ancak
%2'si özel eğitim hizmetlerinden faydalanabiliyor. Bununla birlikte iş
hayatında ve sosyal hayatta da yeteri kadar yer alamıyorlar.
Erken evlilik ve genç annelik ise bambaşka bir sorun. 2000 yılı nüfus
sayımına göre 12-14 yaş grubunda bulunan kız çocuklarının binde 4'ü evli ve
bunların &19'u doğum yapmıştır. 15-19 yaş grubunda bulunan 3,5 milyon kız
çocuğunun ise yaklaşık 500 bini yani %13'ü evli olup bunların %50'si
çocuk sahibidir. Ülkemizde her 12 dakikada bir bebek ve her 12 saatte bir anne
önlenebilir sebeplerden sağlık hizmetlerinin her yerde yeterli olmamasından
hayatını kaybediyor.
Gençliğin siyasal katılımını inceleyecek olursak 1980'den itibaren azalma
görülmektedir. Tüm dünyada ve ülkemizde bu bir sorun halinde ve
buna depolitizasyon deniliyor. Yapılan anketlere göre gençlerin büyük bir kısmı
siyaset kurumlarına güvenmiyor, herhangi bir siyasi partiye üye değil ve siyasi
partilere katılmıyor. Gençlerin genelde en büyük siyasal katılımı oy vermek
olmasına rağmen rüştünü ispat etmiş gençlerin yalnızca %60'ı oy kullanıyor.
Sivil toplum kuruluşlarına katılım ise çok çok daha az.
Bir başka konu da gençlerin yaptıkları meslekte mutlu olmaması.
Üniversiteyi sonunda kazanmış öğrenci genelde puanının yettiği en yüksek yeri
tercih ediyor. Örneğin yüksek bir puan almış bir öğrenci için tek soru
"tıp mı, mühendislik mi?" oluyor. Eğitim sisteminin mesleklere uygun
nitelikleri belirleyip bu nitelikleri taşıyan öğrencileri seçmediğinden
bahsetmeyeceğim. Sonuç olarak öğrenci üniversiteye gidiyor, mutsuz oluyor;
mesleğine başlıyor, mutsuz kalıyor.
Son olarak: İstanbul Üniversitesi'nde yapılan bir ankette gençlere
onları en çok sıkan sorunları sorulmuş. Cevaplar ise verilen önem sırasına göre
şöyle:
l .Aileme yük olmaya devam ediyorum ,. .....266 ............45,6
2. Ulaşım çok zamanımı alıyor.............213........36,5
3. Yeterli burs imkanı yok...........202.......34,6
4. Aylık gelirim masraflarımı karşılamıyor............174......29,8
5. Derslerle uğraşmaktan başka faaliyetlere zaman
kalmıyor..............173........29,7
6. Gelecekte iş bulamayacağımdan korkuyorum.................159..........27,3
7. Sinema, tiyatro, konser gibi kültürel faaliyetlere
katılamıyorum..............148......25,4
8. Karşılaştığım öğrenim sorunlarına üniversitede yardım edecek kimse
bulamıyorum........120.............20,6
9. Eğlenmek için yeterli zaman ve yer yok.................118...............20.2
10. Öğrencilikle ilgili kurallar beni sıkıyor............106......18,2
19 Mayıs Paneli
21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. İnanılmaz bir
hızla ilerliyoruz. İlerledikçe de ortalama insanın sahip olması beklenen bilgi
artıyor. Daha 50 yıl önce bilim insanlarının yaptığı biyoloji çalışmaları şimdi
15 yaşındaki gençlere anlatılıyor. Teknoloji ve bilim almış başını gidiyor,
sürekli yeni şeyler öğreniyor ve öğrendiğimiz yeni şeyler sayesinde daha hızlı
gelişiyor, daha çok şey keşfediyoruz. Makineler ve araştırma cihazları
üretiyoruz. Bu cihazlarla yeni bilgiler ortaya koyuyoruz. Yeni bilgimizi kullanarak
daha iyi araştırma araçları yapıyoruz. Yeni araçlarla daha yeni bulgular elde
ediyoruz. Bu sonsuz döngü uzayıp gidiyor, biz ise gittikçe artan bir hızla
gelişiyoruz.
Tabi teknoloji ve bilimdeki bu baş döndüren
ilerleyişin bir yan etkisi olarak sürekli daha da doyumsuz hale geliyoruz.
Önceden bir mektubun gidip gelmesi için bir hafta beklemek normalken, şimdi
whatsapp mesajımız 30 saniye gecikirse sinirleniyoruz. Serbest ekonomi sistemi
ve bilgiye olan açlığımız bizi bu hale getiriyor. Daha hızlı ulaşım ve iletişim
araçları, daha yüksek gökdelenler, daha sessiz mutfak robotları, daha güzel
daha büyük daha iyi… Hayatımız her anı
daha iyinin peşinden koşmakla geçiyor.
Tüm bunlar ciddi
bir tüketici kitle oluşturuyor. Yeni İphone modeli için geceden kuyruğa
gireninden tutun da lamborghini’sini altınla kaplatana kadar her kesimde var bu
insanlar. Teknolojinin sunduğu imkânları saniyesinde benimseyip yine aynı hızla
eskitiyorlar. Daha üzücü olan ise bu tüketim açlığının yeni kuşaklara çok doğal
bir şeymiş gibi sunulması.
Artık tableti
olmayan çocuk kalmadı. Bilgisayar ve akıllı telefonlar 8 yaş altı çocukların
hayatının gündelik bir parçası. Araştırmalar Amerika’daki ailelerin yüzde 25
inin medya merkezli ebeveynlik tarzına sahip olduğunu gösteriyor. Ortalama
medya kullanımı ise yüzde elliye yakın. Yani Amerika’daki çocukların ¾’ü ekran
ile büyütülüyor, doğrudan tüketici olarak yetiştiriliyorlar.
Bu tüketim odaklı
düşüncenin pek çok negatif yanı var ancak ben size sadece gençliğin gelecekten
beklentilerine olan etkisini anlatacağım. Günümüz gençliğine daha kendisi bir
şey istemeden sunulduğu için gençler herhangi bir istek ya da bir hedef sahibi
değil. Dikkat edin, her istediklerini elde ediyorlar demiyorum. Bir şey
istemeden önlerine seçenekler yığılıyor, onlar daha acıktım demeden yemek
pişiyor, sıkıldım demeden onlara eğlence sunuluyor. Dolayısıyla da gençler geleceğin asıl anlamını
kavrayamıyorlar. Değişim, yenilik getiren geleceği yalnızca farklı eğlence
yöntemleri sunacak farklı bir zaman dilimi olarak görüyorlar.
Gençler hayatları
boyunca gerçek anlamda sıkıntı çekmedikleri için ellerindekinin değerini
bilmiyorlar. Onlara o kadar çok kaynak sunuluyor ki şımarıyorlar. Değer bilmez
hale geliyorlar. Adeta taşıdıkları lambanın ışığı ile kör oluyorlar.
Tüm bu sebeplerden
dolayı gençliğin gelecekten beklentisi de yüzeysel kalıyor. Para ve eğlenceden
başka bir şey aramıyorlar. Eğitimi umursamayan, kültür ve sanatla alakası
olmayan gençler için gelecek bir anlam ifade etmiyor.
Bu sorunu çözmek
için yapmamız gereken ise basit. Gençlerin gelecekten beklentisini sorgulamadan
önce gençliğin şu anki sorunlarına çözüm aramak, ihtiyaçlarını karşılamak
yeterli olacaktır.
Bunun için de
gençlere daha kaliteli bir eğitim vermeliyiz. Tabi ki kaliteli eğitimden
kastettiğim akıllı tahtadan ya da sınıfların kalitesinden ya da öğrencinin
oturduğu sıranın rahatlığından ibaret değil. Öğretmenlerin ya da öğrencinin
yetenek ve ilgisi iyi bir eğitim için önemli. Ama en önemlisi eğitim
programının, müfredatın yani genel olarak eğitim sisteminin kalitesi.
Öğrencilerin kafasının içine kürekle formül tepmektense onlara olayların
mantığını anlatmalıyız. Öğrenciye özgür düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmeliyiz.
Yaratıcı ve ya yetenekli hatta istekli olanları bile sanat ve spora
yönlendirmeliyiz. Öğrenciyi üretmeye teşvik etmeliyiz. Ve hepsinden önemlisi,
gençleri kendi hallerine bırakmalıyız.
Daha uzun süreli ders daha yüksek başarı
getirmez. Hem getiriyor bile olsaydı, derse ayrılan zaman yine boşa harcanmış
olurdu. Çünkü biliyoruz ki dersten daha önemli şeyler vardır. Gençliğin en çok
ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de başını kitaptan kaldırdığı her saniye için
suçlu hissetmemektir.
Tabi ki geleceğin
ne ifade ettiğini kavrayan gençler de var tabi ama onların beklentileri bile
iyi bir meslek ve paranın ötesine geçmez. 17 yaş civarındaki gençlerin ilerde
ne olmak istiyorsunuz sorusuna verdikleri en popüler cevaplar “bilmiyorum”,
“doktor” ve “mühendis” tir. Bunlar da zaten kendilerinin isteklerinden çok,
çocukluklarından beri onlara dayatılmış olan fikirlerdir.
Özetleyecek olursak
ben günümüz gençliğinin gelecekten ve geçmişten kopmuş bir tüketici kitle olma
yolunda hızla sürüklendiğini düşünüyorum. Bu sürüklenişin dışında kalabilenler
ise küçük bir azınlıktan ibaret ve maalesef onlar bile tam anlamıyla bir hedefe
ya da beklentiye sahip değiller. O yüzden yarını Düşünmektense bugün için
harekete geçmeliyiz. A
Alim
Bican Çoban
OKULUMUZUN ÇANAKKALE ZİYARETİNDEN KEYİFLİ KARELER...
9. SINIFLAR ÇANAKKALE GEZİSİ
19 MAYIS haftasında okulumuz 9. sınıf Öğrencileri Çanakkale'ye geziye gittiler. Böylece Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde kazanılan büyük zaferimiz ÇANAKKALE ZAFERİ hakkında yakından bilgi aldılar,duygulu dakikalar yaşadılar. Hem de arkadaşlarıyla birlikte olan 9. Sınıf Arkadaşlarımız, öğretmenlerimizle keyifli dakikalar geçirdiler...
19 MAYIS haftasında okulumuz 9. sınıf Öğrencileri Çanakkale'ye geziye gittiler. Böylece Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde kazanılan büyük zaferimiz ÇANAKKALE ZAFERİ hakkında yakından bilgi aldılar,duygulu dakikalar yaşadılar. Hem de arkadaşlarıyla birlikte olan 9. Sınıf Arkadaşlarımız, öğretmenlerimizle keyifli dakikalar geçirdiler...
20 Mayıs 2015 Çarşamba
19 Mayıs 2015 Salı
19 Mayıs Coşkusu
11 A sınıfından Tuna Alp Tuna'nın başkanlığında düzenlenen , Elif Gündoğan, Alim Bican Çoban, Gökhan Durukan ve Başak Andırın'ın konuşmacı olarak katıldıkları Panel büyük beğeni topladı.
19 MAYIS
GENÇLİK !
Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, her yıl 19 Mayıs tarihinde kutlanan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî bayramıdır. 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştır ve bugün İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün kabul edilir. Atatürk bu bayramı Türk gençliğine armağan etmiştir.
Her yıl ülkemizde ve okulumuzda kutlamalar ve etkinlikler gerçekleşir. Şiirler okunur, yürüyüşler yapılır...
BİZLER ATATÜRK'ÜN BİZE KAZANDIRDIĞI BU GÜZEL VE ANLAMLI BAYRAMI KORUMALI, ATA'MIZA SAYGIMIZI GÖSTERMELİYİZ...
Blog ekibi olarak tüm gençlerin GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINI kutluyoruz.
Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, her yıl 19 Mayıs tarihinde kutlanan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî bayramıdır. 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştır ve bugün İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün kabul edilir. Atatürk bu bayramı Türk gençliğine armağan etmiştir.
Her yıl ülkemizde ve okulumuzda kutlamalar ve etkinlikler gerçekleşir. Şiirler okunur, yürüyüşler yapılır...
BİZLER ATATÜRK'ÜN BİZE KAZANDIRDIĞI BU GÜZEL VE ANLAMLI BAYRAMI KORUMALI, ATA'MIZA SAYGIMIZI GÖSTERMELİYİZ...
Blog ekibi olarak tüm gençlerin GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINI kutluyoruz.
15 Mayıs 2015 Cuma
TARİHTE BUGÜN
15 MAYIS
* Almanya'da Kitap Yayımcıları Birliği Barış Ödülü Yaşar Kemal'e verildi. (15.05.1997)
* Almanya'da Kitap Yayımcıları Birliği Barış Ödülü Yaşar Kemal'e verildi. (15.05.1997)
11 Mayıs 2015 Pazartesi
YAZILI HAFTAMIZ
YAZILI HAFTAMIZ BAŞLADI...
AGK Lise Bölümünde yazılı haftamız başladı. Blog Ekibi olarak Tüm öğrenci arkadaşlarımıza BAŞARILAR DİLERİZ...
AGK Lise Bölümünde yazılı haftamız başladı. Blog Ekibi olarak Tüm öğrenci arkadaşlarımıza BAŞARILAR DİLERİZ...