24 Mayıs 2015 Pazar

19 Mayıs Paneli

   21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. İnanılmaz bir hızla ilerliyoruz. İlerledikçe de ortalama insanın sahip olması beklenen bilgi artıyor. Daha 50 yıl önce bilim insanlarının yaptığı biyoloji çalışmaları şimdi 15 yaşındaki gençlere anlatılıyor. Teknoloji ve bilim almış başını gidiyor, sürekli yeni şeyler öğreniyor ve öğrendiğimiz yeni şeyler sayesinde daha hızlı gelişiyor, daha çok şey keşfediyoruz. Makineler ve araştırma cihazları üretiyoruz. Bu cihazlarla yeni bilgiler ortaya koyuyoruz. Yeni bilgimizi kullanarak daha iyi araştırma araçları yapıyoruz. Yeni araçlarla daha yeni bulgular elde ediyoruz. Bu sonsuz döngü uzayıp gidiyor, biz ise gittikçe artan bir hızla gelişiyoruz.
      Tabi teknoloji ve bilimdeki bu baş döndüren ilerleyişin bir yan etkisi olarak sürekli daha da doyumsuz hale geliyoruz. Önceden bir mektubun gidip gelmesi için bir hafta beklemek normalken, şimdi whatsapp mesajımız 30 saniye gecikirse sinirleniyoruz. Serbest ekonomi sistemi ve bilgiye olan açlığımız bizi bu hale getiriyor. Daha hızlı ulaşım ve iletişim araçları, daha yüksek gökdelenler, daha sessiz mutfak robotları, daha güzel daha büyük daha iyi…  Hayatımız her anı daha iyinin peşinden koşmakla geçiyor.
     Tüm bunlar ciddi bir tüketici kitle oluşturuyor. Yeni İphone modeli için geceden kuyruğa gireninden tutun da lamborghini’sini altınla kaplatana kadar her kesimde var bu insanlar. Teknolojinin sunduğu imkânları saniyesinde benimseyip yine aynı hızla eskitiyorlar. Daha üzücü olan ise bu tüketim açlığının yeni kuşaklara çok doğal bir şeymiş gibi sunulması.
    Artık tableti olmayan çocuk kalmadı. Bilgisayar ve akıllı telefonlar 8 yaş altı çocukların hayatının gündelik bir parçası. Araştırmalar Amerika’daki ailelerin yüzde 25 inin medya merkezli ebeveynlik tarzına sahip olduğunu gösteriyor. Ortalama medya kullanımı ise yüzde elliye yakın. Yani Amerika’daki çocukların ¾’ü ekran ile büyütülüyor, doğrudan tüketici olarak yetiştiriliyorlar.
    Bu tüketim odaklı düşüncenin pek çok negatif yanı var ancak ben size sadece gençliğin gelecekten beklentilerine olan etkisini anlatacağım. Günümüz gençliğine daha kendisi bir şey istemeden sunulduğu için gençler herhangi bir istek ya da bir hedef sahibi değil. Dikkat edin, her istediklerini elde ediyorlar demiyorum. Bir şey istemeden önlerine seçenekler yığılıyor, onlar daha acıktım demeden yemek pişiyor, sıkıldım demeden onlara eğlence sunuluyor.  Dolayısıyla da gençler geleceğin asıl anlamını kavrayamıyorlar. Değişim, yenilik getiren geleceği yalnızca farklı eğlence yöntemleri sunacak farklı bir zaman dilimi olarak görüyorlar.
    Gençler hayatları boyunca gerçek anlamda sıkıntı çekmedikleri için ellerindekinin değerini bilmiyorlar. Onlara o kadar çok kaynak sunuluyor ki şımarıyorlar. Değer bilmez hale geliyorlar. Adeta taşıdıkları lambanın ışığı ile kör oluyorlar.
   Tüm bu sebeplerden dolayı gençliğin gelecekten beklentisi de yüzeysel kalıyor. Para ve eğlenceden başka bir şey aramıyorlar. Eğitimi umursamayan, kültür ve sanatla alakası olmayan gençler için gelecek bir anlam ifade etmiyor.
    Bu sorunu çözmek için yapmamız gereken ise basit. Gençlerin gelecekten beklentisini sorgulamadan önce gençliğin şu anki sorunlarına çözüm aramak, ihtiyaçlarını karşılamak yeterli olacaktır.
    Bunun için de gençlere daha kaliteli bir eğitim vermeliyiz. Tabi ki kaliteli eğitimden kastettiğim akıllı tahtadan ya da sınıfların kalitesinden ya da öğrencinin oturduğu sıranın rahatlığından ibaret değil. Öğretmenlerin ya da öğrencinin yetenek ve ilgisi iyi bir eğitim için önemli. Ama en önemlisi eğitim programının, müfredatın yani genel olarak eğitim sisteminin kalitesi. Öğrencilerin kafasının içine kürekle formül tepmektense onlara olayların mantığını anlatmalıyız. Öğrenciye özgür düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmeliyiz. Yaratıcı ve ya yetenekli hatta istekli olanları bile sanat ve spora yönlendirmeliyiz. Öğrenciyi üretmeye teşvik etmeliyiz. Ve hepsinden önemlisi, gençleri kendi hallerine bırakmalıyız.
     Daha uzun süreli ders daha yüksek başarı getirmez. Hem getiriyor bile olsaydı, derse ayrılan zaman yine boşa harcanmış olurdu. Çünkü biliyoruz ki dersten daha önemli şeyler vardır. Gençliğin en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de başını kitaptan kaldırdığı her saniye için suçlu hissetmemektir.
    Tabi ki geleceğin ne ifade ettiğini kavrayan gençler de var tabi ama onların beklentileri bile iyi bir meslek ve paranın ötesine geçmez. 17 yaş civarındaki gençlerin ilerde ne olmak istiyorsunuz sorusuna verdikleri en popüler cevaplar “bilmiyorum”, “doktor” ve “mühendis” tir. Bunlar da zaten kendilerinin isteklerinden çok, çocukluklarından beri onlara dayatılmış olan fikirlerdir.
   Özetleyecek olursak ben günümüz gençliğinin gelecekten ve geçmişten kopmuş bir tüketici kitle olma yolunda hızla sürüklendiğini düşünüyorum. Bu sürüklenişin dışında kalabilenler ise küçük bir azınlıktan ibaret ve maalesef onlar bile tam anlamıyla bir hedefe ya da beklentiye sahip değiller. O yüzden yarını Düşünmektense bugün için harekete geçmeliyiz.    A

                Alim Bican Çoban

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder