21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. İnanılmaz bir
hızla ilerliyoruz. İlerledikçe de ortalama insanın sahip olması beklenen bilgi
artıyor. Daha 50 yıl önce bilim insanlarının yaptığı biyoloji çalışmaları şimdi
15 yaşındaki gençlere anlatılıyor. Teknoloji ve bilim almış başını gidiyor,
sürekli yeni şeyler öğreniyor ve öğrendiğimiz yeni şeyler sayesinde daha hızlı
gelişiyor, daha çok şey keşfediyoruz. Makineler ve araştırma cihazları
üretiyoruz. Bu cihazlarla yeni bilgiler ortaya koyuyoruz. Yeni bilgimizi kullanarak
daha iyi araştırma araçları yapıyoruz. Yeni araçlarla daha yeni bulgular elde
ediyoruz. Bu sonsuz döngü uzayıp gidiyor, biz ise gittikçe artan bir hızla
gelişiyoruz.
Tabi teknoloji ve bilimdeki bu baş döndüren
ilerleyişin bir yan etkisi olarak sürekli daha da doyumsuz hale geliyoruz.
Önceden bir mektubun gidip gelmesi için bir hafta beklemek normalken, şimdi
whatsapp mesajımız 30 saniye gecikirse sinirleniyoruz. Serbest ekonomi sistemi
ve bilgiye olan açlığımız bizi bu hale getiriyor. Daha hızlı ulaşım ve iletişim
araçları, daha yüksek gökdelenler, daha sessiz mutfak robotları, daha güzel
daha büyük daha iyi… Hayatımız her anı
daha iyinin peşinden koşmakla geçiyor.
Tüm bunlar ciddi
bir tüketici kitle oluşturuyor. Yeni İphone modeli için geceden kuyruğa
gireninden tutun da lamborghini’sini altınla kaplatana kadar her kesimde var bu
insanlar. Teknolojinin sunduğu imkânları saniyesinde benimseyip yine aynı hızla
eskitiyorlar. Daha üzücü olan ise bu tüketim açlığının yeni kuşaklara çok doğal
bir şeymiş gibi sunulması.
Artık tableti
olmayan çocuk kalmadı. Bilgisayar ve akıllı telefonlar 8 yaş altı çocukların
hayatının gündelik bir parçası. Araştırmalar Amerika’daki ailelerin yüzde 25
inin medya merkezli ebeveynlik tarzına sahip olduğunu gösteriyor. Ortalama
medya kullanımı ise yüzde elliye yakın. Yani Amerika’daki çocukların ¾’ü ekran
ile büyütülüyor, doğrudan tüketici olarak yetiştiriliyorlar.
Bu tüketim odaklı
düşüncenin pek çok negatif yanı var ancak ben size sadece gençliğin gelecekten
beklentilerine olan etkisini anlatacağım. Günümüz gençliğine daha kendisi bir
şey istemeden sunulduğu için gençler herhangi bir istek ya da bir hedef sahibi
değil. Dikkat edin, her istediklerini elde ediyorlar demiyorum. Bir şey
istemeden önlerine seçenekler yığılıyor, onlar daha acıktım demeden yemek
pişiyor, sıkıldım demeden onlara eğlence sunuluyor. Dolayısıyla da gençler geleceğin asıl anlamını
kavrayamıyorlar. Değişim, yenilik getiren geleceği yalnızca farklı eğlence
yöntemleri sunacak farklı bir zaman dilimi olarak görüyorlar.
Gençler hayatları
boyunca gerçek anlamda sıkıntı çekmedikleri için ellerindekinin değerini
bilmiyorlar. Onlara o kadar çok kaynak sunuluyor ki şımarıyorlar. Değer bilmez
hale geliyorlar. Adeta taşıdıkları lambanın ışığı ile kör oluyorlar.
Tüm bu sebeplerden
dolayı gençliğin gelecekten beklentisi de yüzeysel kalıyor. Para ve eğlenceden
başka bir şey aramıyorlar. Eğitimi umursamayan, kültür ve sanatla alakası
olmayan gençler için gelecek bir anlam ifade etmiyor.
Bu sorunu çözmek
için yapmamız gereken ise basit. Gençlerin gelecekten beklentisini sorgulamadan
önce gençliğin şu anki sorunlarına çözüm aramak, ihtiyaçlarını karşılamak
yeterli olacaktır.
Bunun için de
gençlere daha kaliteli bir eğitim vermeliyiz. Tabi ki kaliteli eğitimden
kastettiğim akıllı tahtadan ya da sınıfların kalitesinden ya da öğrencinin
oturduğu sıranın rahatlığından ibaret değil. Öğretmenlerin ya da öğrencinin
yetenek ve ilgisi iyi bir eğitim için önemli. Ama en önemlisi eğitim
programının, müfredatın yani genel olarak eğitim sisteminin kalitesi.
Öğrencilerin kafasının içine kürekle formül tepmektense onlara olayların
mantığını anlatmalıyız. Öğrenciye özgür düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmeliyiz.
Yaratıcı ve ya yetenekli hatta istekli olanları bile sanat ve spora
yönlendirmeliyiz. Öğrenciyi üretmeye teşvik etmeliyiz. Ve hepsinden önemlisi,
gençleri kendi hallerine bırakmalıyız.
Daha uzun süreli ders daha yüksek başarı
getirmez. Hem getiriyor bile olsaydı, derse ayrılan zaman yine boşa harcanmış
olurdu. Çünkü biliyoruz ki dersten daha önemli şeyler vardır. Gençliğin en çok
ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de başını kitaptan kaldırdığı her saniye için
suçlu hissetmemektir.
Tabi ki geleceğin
ne ifade ettiğini kavrayan gençler de var tabi ama onların beklentileri bile
iyi bir meslek ve paranın ötesine geçmez. 17 yaş civarındaki gençlerin ilerde
ne olmak istiyorsunuz sorusuna verdikleri en popüler cevaplar “bilmiyorum”,
“doktor” ve “mühendis” tir. Bunlar da zaten kendilerinin isteklerinden çok,
çocukluklarından beri onlara dayatılmış olan fikirlerdir.
Özetleyecek olursak
ben günümüz gençliğinin gelecekten ve geçmişten kopmuş bir tüketici kitle olma
yolunda hızla sürüklendiğini düşünüyorum. Bu sürüklenişin dışında kalabilenler
ise küçük bir azınlıktan ibaret ve maalesef onlar bile tam anlamıyla bir hedefe
ya da beklentiye sahip değiller. O yüzden yarını Düşünmektense bugün için
harekete geçmeliyiz. A
Alim
Bican Çoban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder