Ben Başak Andırın, gençliğin ekonomik, sosyal ve
kültürel sorunlarını anlatacağım.
Gençliğin sorunlarını anlatmak istiyorsak buna çocukluktan gençliğe yeni
geçen ortaokul ve lise öğrencilerinden başlamalıyız.
Ortaokul-lise çağındaki bir gencin sorunları henüz özellikle ailesi
ve yakın çevresiyle ilgilidir. Ailesinin ekonomik ve sosyokültürel durumu bu
gencin okulunu, çevresini, belki benliğini belirleyecektir. Örneğin kasabaya
uzak bir köyde yaşayan gençle, şehirde kalabalık bir okula giden öğrencinin sorunları
aynı değildir.
Birçok köyde okul yok. Öyle ki devlet bazı köylere kışın doktor bile
gönderemiyor. İki ay dışarıyla ilişki kesiliyor. Öğrenciler en yakın kasabaya
bazen iki saat uzaklıktaki köyden geliyor. Devletin servisiyle ya da kendi
imkanlarıyla. Eğitim iki ay aksıyor. Ortaokula başlama yaşı 12. Kasabalarda
yatılı kalmak zorunluluk oluyor.
Şehirdeki gencin sorunlarıysa çok farklı. Özellikle özel okuldan
bahsedecek olursak ortaokul, filmlerin lise için söylediği popülerliğin ve
kendini başkalarına kanıtlamanın öğrenciye en önemli geldiği zamanlar. Lisede
öğrencinin sorunları öncelikli olarak üniversite sınavı olmak üzere kimlik
arayışı ve iyice fokurdamaya başlayan hormonları kontrol etmeye çalışmakken
ortaokulda daha sonra ve hatta o zaman da sığ gelecek problemlerle uğraşılır.
Ergenlik çocukları biraz hazırlıksız yakalar. Ama o zaman bile öğrencinin
başında yine SBS,yine TEOG vardır.
Lisede önemli görünen bir sürü ortak sorun oluşur. Çocukluktan gençliğe
iyice geçiliyordur artık. "Ben kimim?" düşüncesi öğrencinin aklını
yorarken; önüne "Hayır, bunu düşün." denilerek üniversite sınavı
konulmuştur. Genç, gelecekteki ekonomik durumunu düşünerek en azından bir yıl
boyunca genç olmayı bırakır, yalnızca bir öğrenci haline gelir. Sosyal her
türlü aktivite bırakılır, hayatı sorgulama, kendini geliştirme bir kenara
bırakılır ve stresle birlikte sınav, öğrencinin hayatı haline gelir.
Ya da yine aileye bağlı olarak ekonomik durum kötüdür. 15 yaşındaki
gencimizin çok sayıda kardeşi vardır. Zorunlu eğitim olsa da kimliği olmayan,
tarlada ailesine yardım eden çok sayıda genç var. Okumak hayatlarının bir
parçası değil. Farklı sorumluluk, farklı sorunlar.
Üniversite sınavına dersanesiz, tek aşına çalışıp, tek başına kazanan çok
az öğrenci var. Bunlar da yeterince büyük olay olarak kabul edilip 2008 ÖSS
birincisi Hakkarili çoban gibi anlatılmaya devam edilir. Özellikle şehirdeki
neredeyse her öğrencinin dersane, özel ders arasında mekik dokuduğu
düşünülürse fazlasıyla büyük bir başarı ama Hakkari'de 50 çoban varsa, bunların
10 tanesi onun kadar azmetmişse bile aynı dereceyi yapması çok zordur. Çalışan
başarır hikayeleri ne kadar hoşumuza gitse de başaramayanların tek suçu
çalışmamaları, azmetmemeleri diye gösterilmemeli.
Şimdi dersanelerin kapatılmasıyla aileler arasındaki ekonomik far
öğrencinin yarışına iyice yansıyacaktır. Özel derse yönelen öğrenci çok daha
kolay şekilde ve dayanabileceği bir şey olmasının verdiği rahatlıkla
çalışacaktır. Özel ders alamayan öğrenci ise mecbur çok çalışacaktır. Her okul
da dersanenin açığını aynı şekilde kapatamayacAğından yine özel okullar
arasında bu da bir yarış haline gelecektir. Özel okula gitmek yine bir
ayrıcalık olacaktır. Sadece çalışmayla kazanılan bir sınava girmiyor yani
öğrenciler. Haksızlık olan sadece ailenin ekonomik durumu bile değil. Herkes
aynı miktarda, aynı şekilde çalışsa da bu sefer zeka faktörü öne çıkar.
Öğrencileri bir şekilde eleyeceksek "zeki, çalışkan ve zengin"
olmalarını isteriz.
Bunun dışında zararlı alışkanlıklara genelde gençken başlanıyor. Ailevi
sorunlar ve özellikle arkadaş çevresi en büyük sebepler arasında.
Töre cinayetleri daha çok kadınların karşı karşıya kaldığı bir sorun olarak
gündemde olsa da olayın kahramanları bakımından bir gençlik sorunudur.
Yanlış gelenekler ve yanlış dini algılamalar ülkede hala büyük bir sorun.
Yapılan araştırmalara göre; töre cinayetine kurban gidenler 12-20 yaş arasında,
ailenin karşı çıktığı biriyle ilişkiye giren genç kızlar ile aile zoruyla veya
akrabalarla imam nikahıyla evlendirilmiş kadınlardan; "ölüm
kararını" yerine getirenler ise 18 veya 15 yaşın altındaki erkek
çocuklardan oluşmaktadır. Yani genç kızlar töre cinayetine maruz kalarak
yaşamlarını yitiriyor; genç erkekler ise töre cinayeti işleyerek katil
oluyorlar.
Bir başka konu ise engelli gençlik.Doğum, kazalar ve hastalıklardan
kaynaklanan beden, ruh ve zihinle ilgili problemlere yeterince önem verilmiyor.
Gençlerin %8'inin bir engelle yaşadığı kabul ediliyor. 12-14 yaş arasının ancak
%2'si özel eğitim hizmetlerinden faydalanabiliyor. Bununla birlikte iş
hayatında ve sosyal hayatta da yeteri kadar yer alamıyorlar.
Erken evlilik ve genç annelik ise bambaşka bir sorun. 2000 yılı nüfus
sayımına göre 12-14 yaş grubunda bulunan kız çocuklarının binde 4'ü evli ve
bunların &19'u doğum yapmıştır. 15-19 yaş grubunda bulunan 3,5 milyon kız
çocuğunun ise yaklaşık 500 bini yani %13'ü evli olup bunların %50'si
çocuk sahibidir. Ülkemizde her 12 dakikada bir bebek ve her 12 saatte bir anne
önlenebilir sebeplerden sağlık hizmetlerinin her yerde yeterli olmamasından
hayatını kaybediyor.
Gençliğin siyasal katılımını inceleyecek olursak 1980'den itibaren azalma
görülmektedir. Tüm dünyada ve ülkemizde bu bir sorun halinde ve
buna depolitizasyon deniliyor. Yapılan anketlere göre gençlerin büyük bir kısmı
siyaset kurumlarına güvenmiyor, herhangi bir siyasi partiye üye değil ve siyasi
partilere katılmıyor. Gençlerin genelde en büyük siyasal katılımı oy vermek
olmasına rağmen rüştünü ispat etmiş gençlerin yalnızca %60'ı oy kullanıyor.
Sivil toplum kuruluşlarına katılım ise çok çok daha az.
Bir başka konu da gençlerin yaptıkları meslekte mutlu olmaması.
Üniversiteyi sonunda kazanmış öğrenci genelde puanının yettiği en yüksek yeri
tercih ediyor. Örneğin yüksek bir puan almış bir öğrenci için tek soru
"tıp mı, mühendislik mi?" oluyor. Eğitim sisteminin mesleklere uygun
nitelikleri belirleyip bu nitelikleri taşıyan öğrencileri seçmediğinden
bahsetmeyeceğim. Sonuç olarak öğrenci üniversiteye gidiyor, mutsuz oluyor;
mesleğine başlıyor, mutsuz kalıyor.
Son olarak: İstanbul Üniversitesi'nde yapılan bir ankette gençlere
onları en çok sıkan sorunları sorulmuş. Cevaplar ise verilen önem sırasına göre
şöyle:
l .Aileme yük olmaya devam ediyorum ,. .....266 ............45,6
2. Ulaşım çok zamanımı alıyor.............213........36,5
3. Yeterli burs imkanı yok...........202.......34,6
4. Aylık gelirim masraflarımı karşılamıyor............174......29,8
5. Derslerle uğraşmaktan başka faaliyetlere zaman
kalmıyor..............173........29,7
6. Gelecekte iş bulamayacağımdan korkuyorum.................159..........27,3
7. Sinema, tiyatro, konser gibi kültürel faaliyetlere
katılamıyorum..............148......25,4
8. Karşılaştığım öğrenim sorunlarına üniversitede yardım edecek kimse
bulamıyorum........120.............20,6
9. Eğlenmek için yeterli zaman ve yer yok.................118...............20.2
10. Öğrencilikle ilgili kurallar beni sıkıyor............106......18,2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder