24 Mayıs 2015 Pazar

19 Mayıs Paneli

Ben Başak Andırın, gençliğin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını anlatacağım.

Gençliğin sorunlarını anlatmak istiyorsak buna çocukluktan gençliğe yeni geçen ortaokul ve lise öğrencilerinden başlamalıyız.
 Ortaokul-lise çağındaki bir gencin sorunları henüz özellikle ailesi ve yakın çevresiyle ilgilidir. Ailesinin ekonomik ve sosyokültürel durumu bu gencin okulunu, çevresini, belki benliğini belirleyecektir. Örneğin kasabaya uzak bir köyde yaşayan gençle, şehirde kalabalık bir okula giden öğrencinin sorunları aynı değildir.

Birçok köyde okul yok. Öyle ki devlet bazı köylere kışın doktor bile gönderemiyor. İki ay dışarıyla ilişki kesiliyor. Öğrenciler en yakın kasabaya bazen iki saat uzaklıktaki köyden geliyor. Devletin servisiyle ya da kendi imkanlarıyla. Eğitim iki ay aksıyor. Ortaokula başlama yaşı 12. Kasabalarda yatılı kalmak zorunluluk oluyor.

 Şehirdeki gencin sorunlarıysa çok farklı. Özellikle özel okuldan bahsedecek olursak ortaokul, filmlerin lise için söylediği popülerliğin ve kendini başkalarına kanıtlamanın öğrenciye en önemli geldiği zamanlar. Lisede öğrencinin sorunları öncelikli olarak üniversite sınavı olmak üzere kimlik arayışı ve iyice fokurdamaya başlayan hormonları kontrol etmeye çalışmakken ortaokulda daha sonra ve hatta o zaman da sığ gelecek problemlerle uğraşılır. Ergenlik çocukları biraz hazırlıksız yakalar. Ama o zaman bile öğrencinin başında yine SBS,yine TEOG vardır.

Lisede önemli görünen bir sürü ortak sorun oluşur. Çocukluktan gençliğe iyice geçiliyordur artık. "Ben kimim?" düşüncesi öğrencinin aklını yorarken; önüne "Hayır, bunu düşün." denilerek üniversite sınavı konulmuştur. Genç, gelecekteki ekonomik durumunu düşünerek en azından bir yıl boyunca genç olmayı bırakır, yalnızca bir öğrenci haline gelir. Sosyal her türlü aktivite bırakılır, hayatı sorgulama, kendini geliştirme bir kenara bırakılır ve stresle birlikte sınav, öğrencinin hayatı haline gelir.

Ya da yine aileye bağlı olarak ekonomik durum kötüdür. 15 yaşındaki gencimizin çok sayıda kardeşi vardır. Zorunlu eğitim olsa da kimliği olmayan, tarlada ailesine yardım eden çok sayıda genç var. Okumak hayatlarının bir parçası değil. Farklı sorumluluk, farklı sorunlar.

Üniversite sınavına dersanesiz, tek aşına çalışıp, tek başına kazanan çok az öğrenci var. Bunlar da yeterince büyük olay olarak kabul edilip 2008 ÖSS birincisi Hakkarili çoban gibi anlatılmaya devam edilir. Özellikle şehirdeki neredeyse her öğrencinin  dersane, özel ders arasında mekik dokuduğu düşünülürse fazlasıyla büyük bir başarı ama Hakkari'de 50 çoban varsa, bunların 10 tanesi onun kadar azmetmişse bile aynı dereceyi yapması çok zordur. Çalışan başarır hikayeleri ne kadar hoşumuza gitse de başaramayanların tek suçu çalışmamaları, azmetmemeleri diye gösterilmemeli.

Şimdi dersanelerin kapatılmasıyla aileler arasındaki ekonomik far öğrencinin yarışına iyice yansıyacaktır. Özel derse yönelen öğrenci çok daha kolay şekilde ve dayanabileceği bir şey olmasının verdiği rahatlıkla çalışacaktır. Özel ders alamayan öğrenci ise mecbur çok çalışacaktır. Her okul da dersanenin açığını aynı şekilde kapatamayacAğından yine özel okullar arasında bu da bir yarış haline gelecektir. Özel okula gitmek yine bir ayrıcalık olacaktır. Sadece çalışmayla kazanılan bir sınava girmiyor yani öğrenciler. Haksızlık olan sadece ailenin ekonomik durumu bile değil. Herkes aynı miktarda, aynı şekilde çalışsa da bu sefer zeka faktörü öne çıkar. Öğrencileri bir şekilde eleyeceksek "zeki, çalışkan ve zengin" olmalarını isteriz.

Bunun dışında zararlı alışkanlıklara genelde gençken başlanıyor. Ailevi sorunlar ve özellikle arkadaş çevresi en büyük sebepler arasında.

Töre cinayetleri daha çok kadınların karşı karşıya kaldığı bir sorun olarak gündemde olsa da olayın kahramanları bakımından bir gençlik sorunudur.
Yanlış gelenekler ve yanlış dini algılamalar ülkede hala büyük bir sorun. Yapılan araştırmalara göre; töre cinayetine kurban gidenler 12-20 yaş arasında, ailenin karşı çıktığı biriyle ilişkiye giren genç kızlar ile aile zoruyla veya akrabalarla imam nikahıyla evlendirilmiş  kadınlardan; "ölüm kararını" yerine getirenler ise 18 veya 15 yaşın altındaki erkek çocuklardan oluşmaktadır. Yani genç kızlar töre cinayetine maruz kalarak yaşamlarını yitiriyor; genç erkekler ise töre cinayeti işleyerek katil oluyorlar.

Bir başka konu ise engelli gençlik.Doğum, kazalar ve hastalıklardan kaynaklanan beden, ruh ve zihinle ilgili problemlere yeterince önem verilmiyor. Gençlerin %8'inin bir engelle yaşadığı kabul ediliyor. 12-14 yaş arasının ancak %2'si özel eğitim hizmetlerinden faydalanabiliyor. Bununla birlikte iş hayatında ve sosyal hayatta da yeteri kadar yer alamıyorlar.

Erken evlilik ve genç annelik ise bambaşka bir sorun. 2000 yılı nüfus sayımına göre 12-14 yaş grubunda bulunan kız çocuklarının binde 4'ü evli ve bunların &19'u doğum yapmıştır. 15-19 yaş grubunda bulunan 3,5 milyon kız çocuğunun  ise yaklaşık 500 bini yani %13'ü evli olup bunların %50'si çocuk sahibidir. Ülkemizde her 12 dakikada bir bebek ve her 12 saatte bir anne önlenebilir sebeplerden sağlık hizmetlerinin her yerde yeterli olmamasından hayatını kaybediyor.

Gençliğin siyasal katılımını inceleyecek olursak 1980'den itibaren azalma görülmektedir. Tüm dünyada  ve ülkemizde bu bir sorun halinde  ve buna depolitizasyon deniliyor. Yapılan anketlere göre gençlerin büyük bir kısmı siyaset kurumlarına güvenmiyor, herhangi bir siyasi partiye üye değil ve siyasi partilere katılmıyor. Gençlerin genelde en büyük siyasal katılımı oy vermek olmasına rağmen rüştünü ispat etmiş gençlerin yalnızca %60'ı oy kullanıyor. Sivil toplum kuruluşlarına katılım ise çok çok daha az.

Bir başka konu da gençlerin yaptıkları meslekte mutlu olmaması. Üniversiteyi sonunda kazanmış öğrenci genelde puanının yettiği en yüksek yeri tercih ediyor. Örneğin yüksek bir puan almış bir öğrenci için tek soru "tıp mı, mühendislik mi?" oluyor. Eğitim sisteminin mesleklere uygun nitelikleri belirleyip bu nitelikleri taşıyan öğrencileri seçmediğinden bahsetmeyeceğim. Sonuç olarak öğrenci üniversiteye gidiyor, mutsuz oluyor; mesleğine başlıyor, mutsuz kalıyor.

Son olarak:  İstanbul Üniversitesi'nde yapılan bir ankette gençlere onları en çok sıkan sorunları sorulmuş. Cevaplar ise verilen önem sırasına göre şöyle:

l .Aileme yük olmaya devam ediyorum ,. .....266 ............45,6  
2. Ulaşım çok zamanımı alıyor.............213........36,5
3. Yeterli burs imkanı yok...........202.......34,6
4. Aylık gelirim masraflarımı karşılamıyor............174......29,8
5. Derslerle uğraşmaktan başka faaliyetlere zaman kalmıyor..............173........29,7
6. Gelecekte iş bulamayacağımdan korkuyorum.................159..........27,3
7. Sinema, tiyatro, konser gibi kültürel faaliyetlere katılamıyorum..............148......25,4
8. Karşılaştığım öğrenim sorunlarına üniversitede yardım edecek kimse bulamıyorum........120.............20,6
9. Eğlenmek için yeterli zaman ve yer yok.................118...............20.2

10. Öğrencilikle ilgili kurallar beni sıkıyor............106......18,2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder